Melankoli ve Yas: Freud’un Perspektifinden Duygusal Kayıplar
Aynı kayıptan doğan iki farklı süreç: Biri geçer, biri içe çöker.
1907 yılında Freud, “Yas ve Melankoli” başlıklı makalesinde duygusal kayıplara dair radikal bir ayrım yapar. Ona göre, sevilen birini ya da bir ideali kaybettiğimizde iki farklı ruhsal tepki gelişebilir: yas ve melankoli.
Yas, kaybı kabullenmeye yönelik sağlıklı ve zamanla hafifleyen bir süreçtir. Freud, bunu “benliğin kayıpla yüzleşip yeniden yapılanması” olarak tanımlar. Melankoli ise, kaybedilen nesnenin (kişi, ideal, durum) benlik içine çekilmesiyle başlar ve zamanla kişinin kendisine yönelen yoğun suçluluk, değersizlik ve çökkünlük duygularıyla karakterize olur.
Freud’un gözlemlerine göre:
- Yas süreci zamanla azalır, kişi “yeniden sevebilme” kapasitesini kazanır.
- Melankolide ise kişi, kaybı kendine dönüştürür ve kendisini içten içe cezalandırır.
İlginç bir detay: Modern psikanalitik kuramlar, bu içe dönüşün bazen çocuklukta yaşanan görünmeyen kayıplardan kaynaklandığını, örneğin “gerçekte hiç yaşanamamış bir bağın kaybının bile melankoliye neden olabileceğini öne sürer (Green, 1986).
Melankoli Hâlâ Bizimle mi?
Bugünün psikolojisinde “melankoli” terimi depresyonun bir alt türü olarak geçse de, Freud’un çizdiği portre hâlâ geçerli:
- Kayıp hissi tanımlanamaz.
- Kişi “neden üzgün olduğunu” bile tam bilemez.
- Suçluluk yaygındır ama görünürde ortada bir “suç” yoktur.
- Duygusal içe çekilme, yaşama dair motivasyon kaybı eşlik eder.
Freud’un Perspektifinden Bugüne Not:
Yas tutulmamışsa, kayıp yerine yerleşememişse, ruh kendini cezalandırmaya başlar. Bu nedenle yasın tanınması, anıların korunması ve duygulara yer açılması iyileşmenin ön koşuludur.
“Yas, benliğe zarar vermez. Ama melankoli, sevilenin yerini alıp benliğe karşı savaş açar.” – Sigmund Freud