Mikrotravmalar: ‘Küçük’ Sanılan Yaşantılar Neden Bizi Derinden Etkiliyor?
“Çok büyütme.” Oysa beden büyüttü, zihin unutmadı.
Travma denince akla genellikle büyük sarsıntılar gelir: kazalar, kayıplar, afetler… Ancak bazı incinmeler vardır ki adı bile anılmaz, hatta çoğu zaman kişi tarafından bile hafife alınır. Psikolojide buna mikrotravma denir.
Mikrotravmalar; çocuklukta duyulmayan bir “aferin”, karşılıksız bırakılan bir ihtiyaç, küçük bir dışlanma anı, ya da bir öğretmenin göz devirmesi kadar görünmez olabilir. Fakat bu küçük sarsıntılar, tekrarlandıkça birikir ve zamanla bireyin benlik algısını derinden etkiler.
Peki Neden Bu Kadar Etkilidirler?
Columbia Üniversitesi’nden Prof. Derald Wing Sue’nun 2010’daki çalışmasında, mikrotravmaların tıpkı “damlaya damlaya oyulan taş” gibi etki yarattığı ve özellikle çocukluk çağındaki duygu düzenleme sistemini zayıflattığı vurgulanır.
Beyin, mikrotravmalarla karşılaştığında tıpkı büyük travmalardaki gibi tehdit algısı geliştirir. Sürekli “küçük” hissettirilmek, zamanla bireyin özgüvenini, ilişki kurma biçimlerini ve stresle başa çıkma kapasitesini zayıflatır.
Mikrotravmaların Uzun Vadeli Psikolojik Yansımaları
- Sürekli kendini kanıtlama ihtiyacı
- Aşırı tetikte olma ya da savunmaya geçme
- Derin yalnızlık ve değersizlik duygusu
- Gelişemeyen sınır koyma becerileri
İyileşme, Fark Etmekle Başlar
Mikrotravmaların çoğu kişi tarafından görünmez olmasının en büyük nedeni, onların daima küçümsenmesidir. Oysa terapötik süreçlerde bu tür yaşantıların izleri, kişinin bugünkü zorlanmalarının temel taşları olabilir.
- Duygularınla çelişme, onları tanı.
- “Bu kadarı da fazla” dediğin anları ciddiye al.
- Sürekli güçlü görünmeye çalışma. İyileşme, kırılganlığın kabulüyle başlar.
“Küçük travmaların büyük gölgeleri olur. Işık tutarsan, gölge küçülür.”