Terapide Sessizlik Ne Anlama Gelir?
Terapide sessizlik çoğu insan için ilk başta garip, hatta rahatsız edici olabilir. Seans sırasında birkaç saniye boyunca konuşulmadığında zaman durur gibi olur, saniyeler dakikalara uzar. Sessizlik, çoğu zaman “yanlış bir şey mi yaptım?”, “şimdi ne demeliyim?” gibi içsel sorgulamaları beraberinde getirir. Oysa terapide sessizlik, aslında oldukça anlamlı bir deneyimin parçasıdır. Her zaman kelimelerle ifade edilemeyen duyguların, düşüncelerin, içsel süreçlerin görünmeyen dilidir.
Birçok danışan, terapinin konuşarak çözüldüğünü düşünür. Elbette konuşmak, anlatmak, paylaşmak önemlidir. Ama bazı şeyler vardır ki, onları ifade etmek için önce susmak gerekir. Sessizlik, kişinin duygularını sindirmesine, yüzleşmesine ve belki de ilk kez kendini gerçekten duymaya başlamasına olanak tanır.
Sessizlikte Olan Bitene Kulak Vermek
Terapideki sessizlik her zaman pasif bir duraklama değildir. Aksine, çok şeyin olduğu bir alandır. Sessizlik sırasında beden dili, göz teması, nefes alışverişi, hatta ortamın enerjisi bile bir şeyler anlatır. Sessiz kalan danışan, çoğu zaman farkında olmadan zihninde pek çok şeyle meşguldür. İçsel bir sorgulama, hatıraların canlanması, yoğun duyguların yüzeye çıkması gibi süreçler işler.
Terapist açısından da sessizlik oldukça değerlidir. Terapist, o an müdahale etmeden danışanın iç dünyasını gözlemler. Bazen bir sessizlik, danışanın kendiyle karşılaştığı, içsel olarak dönüştüğü bir an olabilir. Bu nedenle terapist, bu anları bozmadan, acele etmeden, yalnızca tanık olarak kalır. Özellikle psikanalitik ya da varoluşçu yönelimli terapilerde bu sessizlik anları, danışanın kendine ait cevapları bulmasını destekleyen çok kıymetli zamanlardır.
Sessizliğe Tahammül Etmeyi Öğrenmek
Sessizlik, duygularla temasa geçmenin bir aracı olduğu kadar, aynı zamanda onları bastırmaya yönelik savunmaları da açığa çıkarabilir. Danışan, sessizlikte huzursuzlanabilir, gerginleşebilir, hatta bu anlardan kaçmak isteyebilir. Ama bu tepkiler, aslında terapinin girmesi gereken en derin yerlerin kapısını aralar. Sessizliğe gösterilen tepki, kişinin kendiyle olan ilişkisinin de bir yansımasıdır.
Eğer bir danışan olarak sessizlik size iyi gelmiyor, içinizde bir direnç yaratıyorsa, bunu terapistinize açıkça söylemeniz süreci daha da derinleştirebilir. “Bu sessizlik beni huzursuz ediyor” demek bile, bir farkındalığın kapısını aralayabilir. Terapi, konuşmanın olduğu kadar sessizliğin de içinde ilerleyen bir süreçtir.
Sonuç olarak: Terapide sessizlik bir boşluk değil; duyma, düşünme ve hissetme alanıdır. Bazen en güçlü farkındalıklar, kelimelerin değil sessizliğin içinden doğar. Bu yüzden terapiye gelen biri için sessizlikten korkmak değil, onu merak etmek gerekir. Çünkü sessizlik, bazen asıl sesimizin nerede olduğunu gösterir.