Savunmasızlık Korkusu: Duygusal Yakınlıktan Neden Kaçıyoruz

İnsan doğası gereği sosyal bir varlıktır. Hayatta kalmak, gelişmek ve anlam bulmak için başkalarıyla derin bağlar kurma ihtiyacı hissederiz. Romantik ilişkilerde, dostluklarda veya aile bağlarında, en büyük arzularımızdan biri duygusal yakınlık ve güvenli hissetmektir. Ancak kimi zaman bir paradoks ortaya çıkar: Bu derin yakınlığa en çok ihtiyacımız olduğu anda, bilinçdışı bir güç bizi geri çeker ve o bağdan kaçınmamıza neden olur. Bu güç bireyin kendini açığa çıkarma konusundaki yoğun kaygısı olan savunmasızlık korkusudur.

İnsan ilişkilerinin en derininde, görülme ve anlaşılma isteği yatar. Fakat aynı zamanda bu isteğin içinde savunmasız olma korkusu da gizlidir. Birine iç dünyamızı açmak, duygularımızı dürüstçe paylaşmak ya da ihtiyaçlarımızı ifade etmek, birçok insan için oldukça zorlayıcı olabilir. Savunmasızlık korkusu, bireyi gelecekteki potansiyel acıdan, reddedilmeden veya hayal kırıklığından koruma amacıyla geliştirilmiş güçlü bir kalkan gibidir.

Savunmasızlık, kendimizi bir başkasına “duygusal olarak açma” eylemidir. Duygularımızı, düşüncelerimizi, hayallerimizi ve ihtiyaçlarımızı hatta sırlarımızı ve başarısızlıklarımızı açıkça ifade etme halidir. Bu durum, güçlü görünme maskemizi indirip “insan” yanımızı ortaya koymamızı gerektirir. Bu durum, kişiyi tamamen şeffaf ve dışarıdan gelebilecek olası zararlara karşı korumasız hale getirir.

Savunmasızlık korkusu yaşayan bir kişi için algılanan riskler şunlar olabilir:

  • Reddedilme Korkusu: “Gerçek beni görürlerse, beni sevmekten vazgeçerler.” gibi düşünceler olabilir. Bu durum genellikle erken dönem bağlanma deneyimlerinden veya kritik sosyal olaylardan kaynaklanan temel bir endişedir.
  • Terk Edilme Korkusu: Kendini tamamen açığa vuran kişi, bu bilgilerin gelecekte kendisine karşı kullanılabileceğinden veya bu bilgileri paylaştıktan sonra ilişkinin sona ereceğinden korkar.
  • Kontrol Kaybı Korkusu: Duygusallık ve samimiyet, belirsizlik demektir. Savunmasızlık, bireyin ilişki dinamiği üzerindeki kontrolünü bırakmasını gerektirir. Kontrol odaklı bireyler için bu, dayanılmaz bir kaygı kaynağıdır.

Bu korku, gerçek zayıflıktan değil, “algılanan zayıflıktan” beslenir. Birey, savunmasız olmayı zayıflıkla eş tutar.

Savunmasızlık Korkusunun Temeli

Savunmasızlık korkusunun temelinde genellikle bağlanma deneyimleri yatar. Bağlanma kuramına göre, erken dönemde bakım verenlerle kurulan ilişkiler, ileride yakın ilişkilerimizi nasıl şekillendireceğimiz üzerinde belirleyici olur. Erken çocukluk döneminde bakım verenlerle kurduğumuz ilişkiler, yetişkinlikteki duygusal yakınlık kalıplarımızı belirler.

Kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler, reddedilme korkusu yaşarken aşırı yakınlık arayabilir; ancak en ufak bir mesafede yoğun kaygı hissederler.

Kaçıngan bağlanma stiline sahip bireyler ise duygusal mesafeyi bir savunma mekanizması olarak kullanır. Yakınlık onlar için incinme riskiyle eş anlamlı hale gelir. Bu bağlamda, “yakınlaşmak = acı çekmek” inancı zamanla içselleşir. Böylece kişi, duygusal olarak açılmaktan ziyade, kendini korumayı tercih eder.

Kaçıngan bağlanma stili  bu korkunun belirgin dışavurumudur. Kişiler genelde duygusal yakınlığı ve bağımsızlığı tehdit eden bir şey olarak algılarlar. Duygusal yakınlık artmaya başladığında, bu bireyler genellikle fiziksel veya duygusal olarak geri çekilme ihtiyacı hissederler. Eşlerine veya arkadaşlarına karşı ani bir soğukluk sergileyebilirler. Yakınlık taleplerini, “Ben yalnız  gayet iyiyim,” veya “Kimseye ihtiyacım yok” gibi söylemlerle reddedebilirler.

Kaçıngan bağlanan bireyler, genelde derin duygusal konuşmalardan kaçınır, duygusal tepkileri rasyonel analizlerle geçiştirir veya konuyu değiştirir. Kaçıngan bağlanma stilinde duyguları mantıkla bastırmak, savunmasızlık anlarından kaçmanın etkili bir yoludur. Bu davranışlar kısa vadede kişiyi güvende hissettirse de, uzun vadede yalnızlık, yalıtılmışlık ve ilişki doyumsuzluğuna yol açabilir.

Kırılabilir Olmak, Gerçek Bağ Kurmaktır

Sıkça görülen bir yanılgı, savunmasızlığın güçsüzlükle eş tutulmasıdır. Oysa duygusal olarak açık olmak, cesaretin bir göstergesidir. Birine “Kırılabilirim ama yine de güvenmeyi seçiyorum” diyebilmek, içsel dayanıklılığın bir yansımasıdır.

Duygusal yakınlık, karşılıklı açıklıkla mümkündür. Terapötik süreçlerde de danışanlar, güvenli bir ortamda duygularını ifade edebildiklerine iyileşmenin başladığını fark ederler. Çünkü savunmasızlık, öz kabulün ve ilişkisel şeffaflığın kapısını aralar.

Savunmasızlık korkusu, çoğu insanın bir şekilde tanıdığı bir duygudur. Fakat unutmamak gerekir ki, duygusal duvarlar bizi korurken aynı zamanda izolasyona da iter. Gerçek bağlantı, kırılganlığın içinden doğar. Duygusal yakınlıktan kaçınmak, bir zamanlar bizi korumuş olan eski bir hayatta kalma mekanizması olabilir. Ancak yetişkinlikte, bu kalkanlar yalnızlığa ve yüzeysel ilişkilere yol açabilir.

Kendini açmak bir risk olsa da, bu risk; gerçek sevgi, anlayış ve derin ilişki deneyimlerinin anahtarıdır. Savunmasızlık, zayıflık değil; insan olmanın en doğal halidir.

Savunmasızlık korkusunun üstesinden gelmek, duygusal risk almayı öğrenmeyi ve gerçek bağlantının, risk almayı göze alanlar için ayrılmış bir ödül olduğunu kabul etmeyi gerektirir. En derin bağlar, iki kişinin de kalkanlarını indirdiği cesur anlarda kurulur.

İlginizi çekebilir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir